İstanbulspor’u sırtlayan Oflu; Ecmel Faik Sarıalioğlu, Trabzonspor için konuştu…
AMERİKA’YI YENİDEN KEŞFE GEREK YOK!
Sarıalioğlu: Şimdi Trabzonspor’da sorunlar var. Tarihe baksınlar, maziye baksınlar, başarılara baksınlar. Sorunu ve çözümü mutlaka göreceklerdir. Trabzonspor, 3 kulübün taraftarına tribündeki yerini değiştirten takımdır
Bir zamanların efsane ve köklü markası İstanbulspor eski günlerinden uzaklaştıktan sonra yeniden diriliş fırsatını Oflu başkanlarla arıyor. Spor Toto 3. Lig’de mücadele ederken görev başındayken yaklaşıl 1 yıl önce hayatını kaybeden Ömer Sarıalioğlu’ndan bayrağı devralan yeğeni Ecmel Faik Sarıalioğlu, yöneticilik fedakarlığı gösterdi, herkese örnek oldu ve sonunda başarı geldi.
İşte, içten, samimi ve çarpıcı mesajlarıyla Ecmel Faik Sarıalioğlu…
Ecmel Faik Sarıalioğlu kimdir?
Ben 1960’ta Trabzon’ un Of ilçesinde doğdum.. 1963’te ailemizle beraber Karabük’e gittik. Daha sonra 1970 yılında İstanbul’a yerleştik. Yaklaşık 45 yıldır da buradayız…
Babam nakliye ve inşaat sektörüyle uğraşıyordu. Biz de o sektörlerde uğraşmaya başladık. Ailenin ikinci çocuğuyum, ilkokul mezunuyum. Sonraları dışardan ortaokul, şimdi de lise öğrencisi olarak eğitim hayatıma devam ediyorum. Okumanın yaşı yok. Aslında biraz da çocuklara örnek olması için mücadele ediyorum desek, daha doğru olur.. Bizleri görünce belki biraz daha okumanın önemini kavrarlar diye düşünüyorum.
İstanbulspor’u o halde bırakamazdım!
Bakırköyspor’da iki üç dönem yöneticilik yaptım. Futbola uzak değildim lakin bir gün başkanlık yapacağım aklıma gelmezdi. Burada en büyük etken rahmetli amcamın bize bıraktığı emanet oldu. O emanet de İstanbulspor’du. O çok çaba sarf etti, çok emek verdi. Hakikaten hatırladıkça içi sızlıyor insanın. Emanet bıraktığı İstanbulspor’umuzun 2014-2015 sezonu şampiyonluğunu ve 2015-2016 sezonundaki başarısını görmeliydi, fakat olmadı. Biz amcamla çok içli dışlıydık. İstanbulspor’u o halde bırakamazdık. Ve görevi biz sürdürüyoruz. Hayatın, kime neyi nasip edeceğini, zaman belirliyor.
Trabzonspor’un yeri bambaşka!
Biz Trabzonsporlu olmadan önce, Beşiktaşlıydık; Sanlı Sarıalioğlu’ndan dolayı. Trabzonspor 2. ligden o yıllardaki adı 1.lige çıktığı dönemler tüm Anadolu’da ve Türkiye’nin her yerinde çok büyük ses getirmişti. Hakikaten inanılmaz bir devrimdi. Hatırladıkça hala tüylerim diken diken olur. O dönemler bizler çocuktuk. İstanbul’daki maçlara hep kaçıp giderdik. Gidemediğimiz maçları radyodan dinlerdik. İlkokul 5’e gidiyordum. Annem, bordo mavi renk ne varsa ondan bayrak ve forma yapardı. 30 yaşına gelinceye değin gitmediğimiz maç kalmadı desek azdır. Aslında, kısaca bu konuyla, yani başardığımız devrimle alakalı şöyle bir cümle de söyleyebilirim; ” Trabzonspor İstanbul da üç büyük kulübün taraftarlarına tribündeki yerlerini değiştirten tek takımdır”. Bizler tribünde gidip bir yere oturduk mu kimse gelip “burası bizim yerimiz” diyemezdi. İnanılmaz yıllardı. Her ne kadar İstanbulspor’un Başkanı olsam da Trabzonspor’un yeri bizde bambaşkadır. Her şampiyonluğu doya doya yaşadık, heyecanla yaşadık, aşkla yaşadık.
Tarihe baksınlar!
Trabzonspor’da elbette şimdi çok sorunlar var. Bunların hepsi sistemin ve plan programın eksikliğinden doğan sonuçlardır. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Tarihe baksınlar, maziye baksınlar, başarılara baksınlar. Sorunu ve çözümü mutlaka göreceklerdir. Şimdi şunu ifade etmek isterim ki ; Anadolu kulüplerinde sadece Trabzonspor’la ilgili söylemiyorum bunu, her takım kendi yöresinden ilk 18 de en az 8-10 futbolcusunu bulundurmalı diye düşünen biriyim. Rizespor da 8-10 tane Rizeli oyuncu olmalı, Kayserispor da 8-10 Kayserili oyuncu olmalı.Bugün Adanaspor un başarısının ardında 8-10 tane Adanalı oyuncusunun olması bir tesadüf müdür(?), yoksa planlama mıdır (?) bilemiyorum. Fakat çok ciddi bir başarı yakaladığı bir gerçek değil mi. E o zaman demek ki bu bir planlama.
Yani altyapı.. Yani sistem.. Yani proje
Kanun teklifi!
Trabzonspor’da yöneticilik yapmak gibi bir düşüncem hiç bir zaman olmadı. Çünkü yöneticilik çok büyük fedakarlıklar gerektirir. Oturduğun koltuktan birşeyler almayacaksınız,.ona bir şeyler vereceksiniz . Bunun da adı, kimse kusura bakmasın güç ve paradır. Lakin esasta bu işin projelendirilebilmesi, uygulanması ve verim alınabilmesinin en önemli öğesi verdiğiniz sözlerin, konuştuklarınızın harfiyen yerine getirilmesidir. Yoksa; “ben şurada yöneticiyim, burada yöneticiyim” bunlar çok hoş şeyler değildir. Yöneticiliğin gereğini yapabilecekseniz, kabul edeceksiniz. Tabi bu benim anlayışım. Başkası başka düşünür, diğeri farklı düşünür. Neticede çok ciddi bir iş yapıyoruz . Elimizi cebimize atmazsak zorlukların altından kalkamayız. Yani en azından yöneticiler, takımın sezonluk toplam masrafının yüzde25 ini ceplerinden karşılamak zorundadırlar… Ayrıca yönetimden ayrılırken de kamuya ait borçların tamamından sorumlu olmalıdırlar. Bu bence kanunlaşmalıdır. Bakın bugünkü çirkin dedikodulara.. Ne diyorlar o menajer şu yöneticiyle şu oldu bu oldu.. Bunları konuşmak bile doğru değil…
Yönetici konuştuğunu bilecek!
Siz yönetici olarak ne konuştuğunuzu bileceksiniz. Oyuncuyla olsun başka işlerde olsun sistemin içinde kalacaksınız. Oyuncunun ederini, aktivitesini, sana katacağını çok iyi hesaplayıp konuşacaksın. Sen oyuncuyla belli noktaya gelirsen; menajerin söyleceği pek bir şey kalmaz. Çok ölçüp biçip bu anlaşmalar yapılmalı. Menajeri de bir avukat statüsüne koymak lazım, kimse oyuncunun haklarını savunmasın demiyor ama para işi oyuncu ile kulüp arasında olmalıdır. Evet “UEFA menajer tutabilirsin” diyor. “Onun da hakları olacak” diyor. Ama sorarım size bugün kaç kişi UEFA kriterlerine uygun lisansa sahip ve menajerlik yapıyor?.
Her işte olduğu gibi donanımı olmayan oyuncu, menajer ve yönetici sizi çok zor durumlara sokabilir. Bunun için ciddi anlamda bilinçlendirilmeleri ve eğitimleri şarttır. Sporcuların hepsi 18-25 yaş arası çocuklar, hangisi sağduyulu, hangisi 10 sene sonrasını düşünüyor? Cebinde milyonları bu yaşlarda görünce şaşırıyor. İşte tam o esnada aile , Futbol Federasyonu ve biz kulüpler de bu oyuncuları uyarıp gerçek yöneticilik örnekleri sergilemeliyiz. Sonra futbolu bırakınca ” keşke”lerle boğuluyorlar. Sonra “tekrar bu sıcak paraları nasıl kazanırım, menajer olayım” diyor. Böyle plan yapan oyuncular da var. Burada esas olan dürüstlüktür, eğitimdir, samimiyettir. Hepsi birbirine bağlantılıdır.
Önümüze kim çıkarsa yenmeliyiz!
Bu yıl Ofspor’la ve 1461 Trabzonspor ile aynı kategoride yarışacağız. Ama ne yazık ki bu işin Ofspor’u, 1461 Trabzon’u yok.. Önümüze kim çıkarsa yenmek zorundayız. Olcay kardeşim çok güzel bir başarı yakaladı. Hem de çok zor imkanlarla. Yukarıda da ifade ettim kulüp yönetmek çok büyük külfet isteyen bir iştir. Herkese yardım eden var. Belediye başkanlarının başkanlık” yapmayacakları söyleniyordu. Ama bizim ligde belediyeler çok ciddi destekler sağlıyorlar. Yani adam fiili başkan olmasa da; maddi manevi kulübün içinde. Herşeylerinde varlar. Bizler nasıl yarışacağız? Bir yandan giderlerini Federasyon, Spor Toto ve belediyelerden karşılayanlar, diğer yanda ise Federasyon, Spor Toto ve cebinden karşılayanlar. Bu işe ilgili Bakanlık veya Futbol Federasyonu bu yıl inşallah bir çözüm bulurlar. Aksi halde belediye desteği olmayan kulüplerin ayakta kalma şansları çok zor.
Gurur ve hüzün!
Of benim memleketim. Elbette orada maç yapmaktan onur ve gurur duyarım. Belki aynı guruba düşeceğiz ama sonuçta bu ligde olacağız. Of’a geleceğiz, 1461 ‘e geleceğiz.. Bunlar hoş karşılaşmalar, güzel enstantaneler… İyi oynayan kazanacak ve herkes yoluna devam etmek için savaşacak.
Konusu gelmişken ifade edeyim. Şimdi 1461 Trabzonspor Kulübü neden düştü? Bu hiç irdelendi mi? Nedeni araştırıldı mı? Biz İstanbulspor’uz. Bizim her yöreden oyuncumuz var. İstiyoruz ki Trabzon’da iyi oyuncu yetişsin de oradan da alalım. Futbolun beşiği olan bir yerde takım düşer mi ya Allah aşkına. İnanın ben çok üzüldüm. Bir yanda Olcay Başkan’ın inancına bakıyorum, bir yanda 1461 Trabzon’ un düşüşüne.. Bir yanda gurur bir yanda hüzün.
Gol atamazsanız yenemezsiniz!
2010-2011 sezonunda şike yapıldığını ve Trabzonspor’un elinden şampiyonluğun alındığını herkes bilir. Buna inanmayan var mı? Allah için inanmayan var mı? Yani bu çok net!
Peki; Türkiye’de futbol adil mi? Yaşadıklarım ya da söyleyeceklerim çok önemli. Bir isyan değil. Bir tespit. En azından benim şahit olduğum bir tespit.
Bakın biz çok zor maçlar oynadık. Özellikle Play Off maçları ve son 7 maça bakın. Ben de hakemlerin bazı maçların kaderlerini değiştirebildiklerine inanıyordum. Ama öyle olmadı. Harika maçlar yönettiler. Hiçbirini de tanımam etmem. Gol atamazsanız yenemezsiniz. Unutulmasın, hata her yerde var.
Bu kendi başına yalın bir konu değildir. Birçok sebepleri vardır. Derinliğine inip, bir takım spor mühendislerinin planlarına ihtiyaç vardır. Bunlar kimlerdir, nasıl seçilmelidir, onu bilemem. Evet Süper Lig’de bu yıl çok hakem hataları oldu. Özellikle Kasımpaşa ve Trabzonspor’un çok canları yandı. Çözüm yukarıda saydıklarım.
Ben de bu liglerin birinde başkanlık yapıyorum. Play Off yarı final ikinci karşılaşmasında finali kaçırıyorum ama ben öyle düşünmüyorum. Önemli olan sorunun ana kaynağını bulabilmek yukarıda sıraladıklarımdır.. Biz yarı final maçını kaybettikten sonra; o akşam, tüm oyuncularım ve aileleriyle birlikte bir yemek yedik. Sabah kalktık kulüpte kahvaltı yaptık, helalleştik ve 2015-2016 sezonunu kapattık ve 2016-2017 sezonu transfer döneminde görüşmek üzere ayrıldık. Bağırıp çağırmadık, kimseyi suçlamadık. Çıkaracağımız dersler olduğunu söyledik.
Bu, kulüp yönetme sistemidir.
Elbette gidenler, gelenler olacak. Kavga etmeden gürültü koparmadan, kazananı alkışlayacağız. Kaybedersek kendi hatamıza bakacağız. Öyle de yaptık.
Sonuçta yaptığımız iş bir spor oyunu. Bakın Avrupa’daki maçlara. Aynı oyunu oynuyoruz. Tepkilerimiz farklı , peki neden? Çünkü henüz bunun bir kültür olduğunu, sporun ciddi anlamda rekabet fakat temel esasının barış olduğunu daha henüz kavrayamadık.
Suçlamak kolay. Eğer bu kulvarda yarışacaksanız; önce kendinizi eğitecek, yönetmeyi bilecek ve entellektüel seviyeyi yakalayacaksınız.
İnsanları, oyuncuları mahkeme kapılarına sürükleme anlayışımız hiç olmadı, olmayacak da.. Lig adil mi, değil mi konusundan buralara geldik ama işin özü budur. Her şey sisteme bağlıdır. İşleyişin adil olması için öncelikle sizin karakterinizin sağlam ve dürüst olması gerekir. Başarırsın başaramazsın.. O zaman da söyleyecek tek sözün kalır: “Nasip”
kaynak : kuzeyekspres.com